Taha Can GÜRLEK
15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü kapsamında dünyanın dört bir yanından gelen gazeteciler Ankara’daydı. KIBRIS Medya Grubu adına Web Haber Müdürü Taha Can Gürlek de bu gazetecilerden biriydi.
Programın ilk durağı 15 Temmuz Demokrasi Müzesi oldu. Müze yalnızca bir sergi alanı değil; ayni zamanda içine adım attığınız andan itibaren ziyaretçileri hain darbe girişiminin en kritik anlarına çeken, zaman ve mekân algısını altüst eden bir zaman makinesi gibi.
Müze ilk andan itibaren, bir gecede yaşanan destanın yalnızca rakamlar ve görüntüler değil; bedenle, yürekle ve vicdanla yazıldığını anlatıyor.
Salonlarda kurulu dev ekranlarda sinematik gösterimler eşliğinde, darbe girişiminin ilk anları, boğaz köprüsündeki askerler, halkın üzerine süren tanklar ve zırhlı araçlar, gökyüzünü delen jetler ve alçaktan uçan helikopterlerin görüntüleri dramatik bir etkiyle yansıtılıyor. Bu gösterimler yalnızca gözle değil; sesle, titreşimle ve ışıkla birlikte sunuluyor.
Mekânın belli noktalarında gerçek boyutlarına yakın olarak modellenmiş tanklar, uçaklar ve helikopter maketleri yer alıyor. Özellikle boğaz köprüsünde askerlerin mevzilendiği sahne, sinematik ışık ve sis efektleriyle ziyaretçiye birebir “orada olma” hissi veriyor. Bu anlatım dili, tarihle empati kurdurmayı başarıyor.
Bugün Ankara’da, 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü kapsamında dünyanın dört bir yanından gelen gazetecilerle birlikte, hafızalara kazınacak bir deneyim yaşadık. Programın ilk durağı olan 15 Temmuz Demokrasi Müzesi, yalnızca bir sergi alanı değil; adım attığınız andan itibaren sizi hain darbe girişiminin en kritik anlarına çeken, zaman ve mekân algınızı altüst eden bir tanıklık yolculuğu. Müze, yalnızca bilgi aktaran değil, duyguya dokunan ve insanın zihnine kazınan özel bir kurguyla hazırlanmış. İlk andan itibaren, bir gecede yaşanan destanın yalnızca rakamlar ve görüntüler değil; bedenle, yürekle ve vicdanla yazıldığını hissediyorsunuz
Bu anlatının en çarpıcı yanı ise Türkiye’nin darbelerle örülü tarihini bütüncül bir şekilde yansıtması. 1960 darbesiyle başbakan Adnan Menderes’in idamına uzanan karanlık dönemden 1971 ve 1980 askeri müdahalelerine, 28 Şubat postmodern darbesinden 27 Nisan e-muhtırasına kadar millet iradesinin önüne çıkarılan tüm engeller müzenin belleğinde yer alıyor. Özellikle Menderes’in idamı, bir devletin kendi seçilmiş iradesini nasıl infaz ettiğini hatırlatması bakımından etkileyici bir şekilde sunulmuş. İçeri adım atar atmaz, sizi o geceye götüren bir kurgu başlıyor. Salonlarda kurulu dev ekranlarda sinematik gösterimler eşliğinde, darbe girişiminin ilk anları, boğaz köprüsündeki askerler, halkın üzerine süren tanklar ve zırhlı araçlar, gökyüzünü delen jetler ve alçaktan uçan helikopterlerin görüntüleri dramatik bir etkiyle yansıtılıyor. Bu gösterimler yalnızca gözle değil; sesle, titreşimle ve ışıkla birlikte ruhunuza işliyor. Mekânın belli noktalarında gerçek boyutlarına yakın olarak modellenmiş tanklar, uçaklar ve helikopter maketleri yer alıyor. Özellikle boğaz köprüsünde askerlerin mevzilendiği sahne, sinematik ışık ve sis efektleriyle ziyaretçiye birebir “orada olma” hissi veriyor. Bu anlatım dili, tarihle empati kurdurmayı başarıyor.
Erdoğan’ın liderliği
Müzede, 15 Temmuz gecesinin seyrini değiştiren bir liderlik öyküsüne de geniş yer ayrıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o gece halka yaptığı çağrı, telefon ekranında “milletimi meydanlara davet ediyorum” ve “Hiçbir silah vatan sevgisine galip gelemez” cümlesiyle ölümsüzleştirildi. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, hayatını riske atarak halkını koordine etmesi, uçakla İstanbul’a inmesi ve ilk dakikalarda sergilediği kararlı duruş, o gecenin kırılma anı olarak sunuluyor. Müze, bu liderliği yalnızca belgelemiyor; aynı zamanda bir milletin cesaretle birleştiği anı yaşatıyor.
Müzede, 15 Temmuz gecesinin seyrini değiştiren bir liderlik öyküsüne de geniş yer ayrılmış. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın o gece halkına yaptığı çağrı, telefon ekranında “milletimi meydanlara davet ediyorum” ve “Hiçbir silah vatan sevgisine galip gelemez” cümlesiyle ölümsüzleştirilmiş. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, hayatını riske atarak halkını koordine etmesi, uçaktan inerek İstanbul’a inmesi ve ilk dakikalarda sergilediği kararlı duruş, o gecenin kırılma anı olarak sunuluyor. Müze, bu liderliği yalnızca belgelemiyor; aynı zamanda bir milletin cesaretle birleştiği anı da sizlere dolu dolu yaşatıyor.
Kıbrıs’taki Yunan darbesi
Müzenin bir başka katında, dünya genelinde gerçekleşen darbelerin kronolojik bir haritası yer alıyor. Bu bağlamda 1967–1974 Yunanistan Cunta Rejimi detaylarıyla aktarıldı. Özellikle Kıbrıs Türk halkını doğrudan etkileyen bu sürece ilişkin bölümde şu ifadeler yer alıyor:
“21 Nisan tarihinde yapılan darbe ile yönetimi ele geçiren askerler ‘milleti kurtarmak için devrim’ yaptıklarını iddia ettiler… 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’ta da darbeyi yapan Türk düşmanı darbecilere karşı Türkiye’nin adaya müdahale etmesi ile Yunanistan’daki darbe yönetimi 7 yıllık yönetimin ardından dağıldı.”
Bu bölüm, Türkiye’deki darbe hafızasının yalnızca 2016 ile sınırlı olmadığını, Kıbrıs Barış Harekâtı gibi müdahalelerin de darbeye karşı duruşun parçası olduğunu vurguluyor.
Müzenin bir başka katında, dünya genelinde gerçekleşen darbelerin kronolojik bir haritası yer alıyor. Bu bağlamda 1967–1974 Yunanistan Cunta Rejimi detaylarıyla aktarılmış. Özellikle Kıbrıs Türk halkını doğrudan etkileyen bu sürece ilişkin bölümde şu ifadeler yer alıyor: “21 Nisan tarihinde yapılan darbe ile yönetimi ele geçiren askerler ‘milleti kurtarmak için devrim’ yaptıklarını iddia ettiler… 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’ta da darbeye yapan Türk düşmanı darbecilere karşı Türkiye’nin adaya müdahale etmesi ile Yunanistan’daki darbe yönetimi 7 yıllık yönetimin ardından dağıldı.” Bu bölüm, Türkiye’deki darbe hafızasının yalnızca 2016 ile sınırlı olmadığını, Kıbrıs Barış Harekâtı gibi müdahalelerin de darbeye karşı duruşun parçası olduğunu vurguluyor. Bu müze, yalnızca geçmişi anlatan bir bellek mekânı değil; geleceğe nasıl yürümemiz gerektiğini de sessizce fısıldayan bir yer izlenimi veriyor
Erdoğan’ın Meclis konuşması canlı izlendi
Gazetecilerin ikinci durağı Türkiye Büyük Millet Meclisi oldu. Ziyaret sırasında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Meclis’te 15 Temmuz darbesine ilişkin konuşuyor, önemli mesajlar veriyordu.
Gazetecilerin TBMM ziyareti milletvekilleri ile ayni ortamda yenen öğle yemeği ile devam etti. Gürlek, “Bu ortam sadece bir yemeğin sunulduğu yer değildi; Meclis’in günlük yaşam ritmine ve siyasal kültürüne dair önemli bir pencereydi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan görevlilerle, sade ama özenli bir sofra düzeninde; şeffaf güvenlik anlayışı ve sessiz servis tarzıyla, basına duyulan saygının ve misafirperverliğin altı çizildi. Oradaki atmosfer, demokrasinin ve Türk misafirperverliğinin yalnızca kürsülerde değil, sofralarda da yaşandığını hissettirdi.” İfadelerini kullandı
Ziyaretin en özel anlarından biri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı Meclis’te canlı dinleme fırsatıydı. Erdoğan’ın konuşması, yalnızca siyasi bir hitap değil; aynı zamanda milletin ortak hafızasına tutulmuş güçlü bir aynaydı. Cumhurbaşkanımız Erdoğan, 15 Temmuz’un yalnızca bir darbe değil, ülkeyi hedef alan açık bir işgal girişimi olduğunu vurguladı. O gece kimin nerede durduğunun, kimin direndiğinin ve kimin sessiz kaldığının açıkça ortaya çıktığını belirterek, milletin büyük bir sınav verdiğini ifade etti. Türkiye Yüzyılı vizyonunda, ülkenin terörden tamamen arındırılmış bir geleceğe yürüdüğünü söyleyen Erdoğan, bu mücadelede en büyük gücün milletin birliği ve kardeşliği olduğunu vurguladı. 15 Temmuz gecesi Meclis çatısı altında gösterdikleri ortak duruş için tüm siyasi partilerden milletvekillerine ayrı ayrı teşekkür etti. Sokaklara çıkanların, direnenlerin ve evlerinde dua edenlerin ortak bir direnişin parçası olduğunu ifade ederken; suskun kalanlara da o gecenin bir hatırlatıcı olarak kaldığını söyledi. FETÖ ve işbirlikçilerine karşı verilen mücadeleyi ayrıntılı şekilde anlatan Erdoğan, “Ezeli ve ebedi kardeşliğimize güveniyoruz. Demokrasimizin sorun çözme kapasitesine güveniyoruz.” diyerek Türkiye’nin hızlı bir inşa sürecine geçtiğini, çok kutuplu dünya düzeninde ise Türkiye’nin parlayan bir kutup başı olacağını belirtti. Cumhurbaşkanı, şehitlerin ruhuna Fatiha gönderip gazilere minnetle teşekkür ederken, yurt dışında yaşayıp o gece Türkiye’ye gönülden destek veren vatandaşlara da özel şükranlarını sundu. Tam da bu noktada, Meclis koridorlarında yürürken dünyanın farklı yerlerinden gelen meslektaşlarla yaptığımız sohbetler, bu sözleri daha da anlamlı kıldı. Fransa, Yunanistan, Özbekistan, ABD, Avustralya ve Almanya’dan gelen gazetecilerle birebir görüşme fırsatı buldum. Ayrıca Türkiye’nin 81 ilinden gelen gazetecilerle de bu ortak deneyimi değerlendirdik. Hepsi şu konuda hemfikirdi: Türk milleti yalnızca güçlü değil, halk iradesine sahip çıkan ve demokrasiyi bedel ödeyerek koruyan bir millettir. Tankların önüne kendini siper eden halkın görüntüsü yalnızca Türkiye’yi değil, dünyanın dört bir yanından gelen gazetecileri de derinden etkilemişti. Her biri, “Bu çapta bir direnişi başka bir ülkede görmek çok zor,” diyerek hayranlıklarını dile getirdi. Bu sözler, Meclis’teki bombalanmış sütunlardan çok daha fazlasını anlatıyordu: Türkiye, 15 Temmuz gecesi yalnızca içeride değil, dünyada da direnişiyle iz bırakmıştı. Ziyaretimiz sırasında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, biz gazetecilere zarif bir jestte bulundu: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerinin yemek yediği özel salonda bizlere öğle yemeği ikram edildi. Bu ortam sadece bir yemeğin sunulduğu yer değildi; Meclis’in günlük yaşam ritmine ve siyasal kültürüne dair önemli bir pencereydi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan görevlilerle, sade ama özenli bir sofra düzeninde; şeffaf güvenlik anlayışı ve sessiz servis tarzıyla, basına duyulan saygının ve misafirperverliğin altı çizildi. Oradaki atmosfer, demokrasinin ve Türk misafirperverliğinin yalnızca kürsülerde değil, sofralarda da yaşandığını hissettirdi. TBMM yalnızca bir bina değil; bir milletin vicdanı ve geleceğidir. 15 Temmuz gecesi hedef alınan yerlerden biri olması, darbenin ve darbecilerin kimden korktuğunu açıkça gösteriyor. Zorbalıklar daima halkın iradesinden korkmuştur. TBMM’de yaşananlar bunun net bir yansımasıdır.
15 Temmuz Gazisiyle sohbet
Muhabirimiz Taha Can Gürlek, Meclis ziyareti sırasında burada karşılaştığı 15 Temmuz gazisiyle sohbet etti. “Sessizce birbirimize bakıştığımız o an, hafızama kazındı. Kendisine o an kalpten teşekkür ettim; hem şahsım hem de tüm Türk milleti adına şükranlarımı sundum. O an, sadece 15 Temmuz gecesi değil bu topraklarda var olduğumuz her an ödediğimiz bedelin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha hatırladım.” Diyerek duygularını ifade eden Gürlek, organize edilen gezinin etkileyici olduğunu kaydetti.
Ziyaret sırasında, Meclis’te karşılaştığım 15 Temmuz gazisiyle yaşadığım bir an ise kelimelerle tarif edilemez bir duyguydu. Sessizce birbirimize bakıştığımız o an, hafızama kazındı. Kendisine o an kalpten teşekkür ettim; hem şahsım hem de tüm Türk milleti adına şükranlarımı sundum. O an, sadece 15 Temmuz gecesi değil bu bu topraklarda var olduğumuz her an ödediğimiz bedelin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha hatırladım. Ziyaret boyunca tecrübeli bir meslektaşımın söylediği bir cümle kulaklarımda yankılandı: “Eğer Meclis susarsa, halk da susar.” Ama o gece Meclis susmadı. Üzerine bombalar yağarken bile oturumunu kapatmadı. İşte bu yüzden Türk demokrasisinin kalbi hâlâ atıyor, atmaya da devam ediyor. İlk gün gerçekleşen bu ziyaretlerde bir kez daha anladım ki; demokrasinin sembolleri yalnızca anıtlar değil, o anları göğüsleyen yüreklerdir. TBMM çatısı altında atılan her adım, bu milletin kendi kaderine sahip çıktığının sessiz ama sağlam bir hatırlatıcısı.