Ay ne kadar ayıp ettik ya…
Yasa dışı bahisle servet kazanan
Murat Şahin’in otelinin reklamı, yanlışlıkla Pınar Barut’un gazetesine düşmüş.
Pardon…
Gönüllü düşmüş.
Ama kesin bir sebebi vardır.
Mesela belki de
“haber yapalım diye aldıktan sonra, oteli yakından incelemek için reklamını koyduk” demek istemiştir.
Sonra ne mi oldu?
Reklam, sosyal medyada,
web sitelerinde döndü…
Ama Barut hâlâ yasa dışı bahse savaş açıyor!
İyi ki açıyor…
Reklam gelirleri olmasa
o savaşı nasıl finanse edecekti acaba?
Tabii ki biz “çekirdeklerimizi hazırlayalım”mış.
Hanımefendi sağ olsun, bizleri sinema izleyicisi, kendisini de başrol kahramanı ilan etmiş.
Meğer yasa dışı bahis baronlarının reklamını alıp, sonra da onlara savaş açmak
yeni tür bir kahramanlık hikayesiymiş!
Hollywood bile bu kadar yaratıcılığını konuşturamazdı.
“Bir kadın gazeteciyim, herkes bana saldırıyor!”
Klasik…
Eleştirince hemen “kadınlık zırhı”.
Peki eleştirilmeyecek olan ne?
Yasa dışı bahis baronu Murat Şahin’in sahibi olduğu Chamada otelin reklamı mı?
Bahis baronuyla kurulan
o “editoryal reklam dostluğu” mu?
Hayır, biz toplaşıp Pınar Hanım’a saldırmıyoruz.
Biz sadece ayna tutuyoruz.
Kendisinin de bolca yaptığı şey hani…
Ama iş aynada kendi yüzünü görünce nedense herkes suçlu oluyor.
Bari şunu açık açık söyleyin:
“Yasa dışı bahisle mücadele ediyoruz, ama içinden gelen reklam paralarını da geri çevirmiyoruz.”
Tamam, en azından dürüst olur.
Yoksa bu işin adı ne biliyor musunuz?
“Hem suçlu, hem güçlü; hem reklamcı, hem mağdur.”
Yani yeni nesil gazetecilik:
“Kime pabuç bırakmadık ki, reklam veren bahiscilere bırakalım?