İsrail–İran hattında tam ölçekli bir savaşın kısa vadede olası görünmediğini ifade eden Toros, “Her iki taraf da doğrudan çatışmanın ağır bedellerinin farkında. Ancak saldırıların tırmanması ve bölgeyi etkisi altına alması olasılık dışı değil” dedi.
İran’ın Hizbullah, Şii milisler ve Yemen’deki Husiler gibi müttefikleri üzerinden İsrail’e baskı kurmaya çalıştığını belirten Toros, İsrail’in de Suriye’deki İran üslerine ve milis unsurlarına yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırdığına dikkat çekti.
ABD’nin İsrail’in en büyük destekçisi olduğunu ancak doğrudan İran’la savaşa girmek istemediğini söyleyen Toros, bu nedenle Washington’un Tel Aviv’in aşırıya kaçmaması için dengeleyici bir rol oynadığını ifade etti. Toros, İran yanlısı grupların ABD üslerini hedef alma ihtimalinin bu dengeyi bozabileceğini vurguladı.
“Kıbrıs’ın Stratejik Önemi Artıyor”
Gerilimin Doğu Akdeniz üzerindeki etkilerini de değerlendiren Toros, Kıbrıs’ın Batı için bir “lojistik üs” olarak stratejik öneminin arttığını belirtti. Bu nedenle Kıbrıs’ın, İran’ın doğrudan veya dolaylı tehditlerine maruz kalabileceğini ifade eden Toros, “Gerginliğin artması ve uluslararası kamuoyunun dikkatinin Doğu Akdeniz’e kayması, Kıbrıs sorununun çözümünü yeniden öteleyebilir; fakat aynı zamanda enerji ve güvenlik projeleri açısından Kıbrıs’ı ön plana da çıkarabilir” dedi.
Toros, İsrail–İran geriliminin seyrinin, Doğu Akdeniz’in yeniden şekillenme süreci üzerinde doğrudan etkili olacağını kaydetti.