Cumhurbaşkanı Tatar, 2020-2025 görev süresi boyunca ortaya koyduğu hedefler ve ulaşılan kazanımları basın toplantısında kamuoyuyla paylaşıyor.
Lefkoşa Pasha Otel’de gerçekleşen toplantıya, Başbakan Ünal Üstel, Demokrat Parti Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Fikri Ataoğlu, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar ve basın mensupları katıldı. Program, saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı.
Toplantıda, Cumhurbaşkanı Tatar’ın beş yıllık görev süresine ilişkin çalışmalarını özetleyen “İradenin Yolunda: Egemen Eşitlik, Uluslararası Eşit Statü 2020-2025” başlıklı kitapçık da kamuoyuna sunuldu.
Cumhurbaşkanı Tatar’ın konuşmasının tam metni şöyle;
“Çok değerli konuklar, değerli basın mensupları ve bizi buradan izleyen değerli halkım, bundan tam 4 yıl 8 ay önce Kıbrıs Türk halkının teveccühü ve güveniyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 5. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştim.
Bu onurlu göreve seçildiğim gün, bana oy versin veya vermesin, bu ülkenin her bir vatandaşının derdiyle dertleneceğime, sevincine ortak olacağıma ve hiç kimseyi ayırmadan, sorunlarının çözümü için elimden gelen bütün gayreti göstereceğimi belirtmiştim.
Allaha çok şükür olsun ki bu sözümü yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Devletine ve halkına sadakatle bağlı bir Kıbrıs Türkü olarak, beni ben yapan bu eşsiz coğrafyanın, vatanımın her bir şehrini, beldesini, köyünü defalarca ziyaret ettim.
Hiçbir siyasi görüş ayrımı yapmadan her bir vatandaşımızın elini sıktım, misafiri oldum, derdi derdim oldu.
Hatta ben halkımla bu kadar iç içe oldukça, neden bu kadar çok geziyor, neden herkesle konuşuyor, neden herkesin telefonunu açıyor diye eleştiriler olduğunu da biliyorum.
Buradan şunu belirtmek isterim; Ben Kıbrıs Türk Halkının ilk lideri Dr. Fazıl Küçük’ün yıllarca müsteşarlığını yapmış Cemal Müftüzade’nin torunu, yıllarca bu ülkenin Maliye Bakanlığı yapmış Rüstem Tatar’ın oğluyum.
Köküm bu vatanın havasına, suyuna, kültürüne, geleneğine ve tarihine bağlıdır.
Ben bu toprağın Ersin Tatar’ıyım.
Babam rahmetli dedemden ne gördüyse ben de rahmetli babamdan aynısını gördüm. Mütevazı olmak, dürüstlük ve samimiyet halkımın içine işlemiş hasletler benim de bağlı olduğum kutsal değerlerdir.
Değerli misafirler, Değerli halkım
Sizlere bir diğer sözüm de KKTC ve bölgemizdeki gelişmeleri, yaşadıklarımızı açık ve şeffaf bir biçimde paylaşmaktı.
Bugüne kadar bu düsturdan hiçbir zaman şaşmadım ve şu anda da sizlerin huzurunda bunun muhasebesi için bulunuyorum.
2020’de nasıl bir tabloyla karşılaştık, bugüne kadar neler yaptık ve şu an hangi noktadayız sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.
Cumhurbaşkanlığı görevime başlarken temel hedeflerim şunlardı;
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletini güçlendirmek, Halkımızın refah ve güven içinde yaşamasını sağlayabilmek, Türkiye ile ilişkilerimizi her alanda geliştirmek ve adamızda kalıcı bir barış için egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü irademize kararlılıkla sahip çıkmaktı.
Memnuniyetle belirtmek isterim ki, aradan geçen 4 yıl 8 ayda, bu hedeflerimizin tamamında çok önemli ilerlemeler kaydettik.
Anavatan Türkiye’nin de tam desteğini alan iki devletli çözüm vizyonumuzu ortaya koyduk.
Bundan dolayı neden iki devletli vizyonla yola çıktık ve azimle devam ediyoruz önce buradan başlamalıyız.
Değerli misafirler,
Bugün Kıbrıs’ta karşımızdaki en büyük gerçek, Kıbrıs Türk Halkı’nın 62 yıldır maruz bırakıldığı ablukanın, izolasyonun devam etmesidir.
Bu sessiz insanlık suçu, yıllardır açık bir biçimde uluslararası hukuk ve evrensel insan hakları ihlaline rağmen sürmektedir.
Halkımızın engellenen haklarının yeniden tesis edilmesi, hepimizin en öncelikli gündemi oldu.
1968’den bu yana iki taraf arasında resmi ve gayrı resmi müzakereler yürütüldü ve halen yürütülüyor ama sonuç ortadadır. Dahası, 2017 yılından bu yana resmi müzakereler de yapılmıyor.
Karşımızda, halkımızın haklarını gasp etmiş ve her fırsatta müzakere masasını deviren, hırsı kibrini aşmış bir muhatap var.
Halkımız hep iyi niyet gösterdi. Ne yapılması gerekiyorsa yaptı. Ama her defasında vaatlerle zaman kaybettik. Kıbrıs Türk halkının geleceği, hep Rum tarafının onayına bağlanmaya çalışıldı.
Karşımızda hep aynı ezberleri gördük. İşte biz, buna son verdik. “Egemenlik” dedik, “eşitlik” dedik, “devletimiz” dedik.
Bugün geldiğimiz noktada, nasıl bir çözüm istediğimizden veya neye taraf olduğumuzdan bağımsız olarak, hep birlikte sormamız gereken öncelikli bir soru var.
Bu kadar samimi çabaya rağmen neden hala bir uzlaşıya, bir çözüme varılamadı?
Bu sorunun cevabı açıktır: çünkü bunu Rum istemeden yapamazsınız, Rum her istediğini almadan bunlar mümkün değildir, deniliyor.
Artık üzerine titrememiz gereken şey, geleceğe güvenle bakabilen, onurlu bir halkı temsil eden kendi devletimizdir.
Geçmişten aldığımız derslere de bakarak, bu mücadeleyi, müzakereye açık ama kendi iradesine sıkı sıkıya bağlı bir duruşla sürdürmek zorundayız. Biz kararlı oldukça, hep rahatsız oldular.
Biz bir araya geldikçe, birlikte hareket ettikçe hemen müdahale etmeye çalışıyorlar. Çünkü haklılığımızın gerçeğiyle yüzleşmekten kaçıyorlar.
Oysa biz sadece çocuklarımız, ailelerimiz, sevdiklerimiz ve halkımız için eşitlik istedik. Ama bizi göz ardı edip tasarladıkları bu düzende, eşitliğe yer yoktu.
1974 Barış Harekâtı sonrasında sınırlarımız belirlendikten sonra yaşamaya başladığımız köylere, kasabalara bile hayali muhtarlar, belediye başkanları atadılar.
Bugün, uluslararası hukukla uyumlu mülkiyet rejimimiz kapsamındaki taşınmaz mallara sahip çıkan, tasarrufta bulunan insanlarımızın peşlerine düşüyor, sınır kapılarında pusu kuruyorlar.
Peki biz neyi yapmadık da bu mesele çözülmedi? Ne vermedik de Kıbrıs konusunda hala bir çözüme ulaşılamadı?
Bunların yanına şu soruları ekleyelim. Halkımıza verilen hangi söz tutuldu? Hangi vaat karşılandı? Kıbrıs Türk Halkının haklı iradesine ne zaman saygı gösterildi?
Hatta, bizim güvenlik garantimizi de ortadan kaldırmak istediler ve maalesef bunu içimizden dahi kabul edenler oldu.
İşte bakın, Kıbrıs Adası’nın çevresinde ve bölgemizde yaşanan son gelişmeler, güvenliğin ne kadar hayati ve vazgeçilmez olduğunu açıkça göstermektedir.
Rum tarafının “sıfır asker, sıfır garanti” ısrarı, masum bir talep değil, bizi savunmasız bırakmayı ve bu yolla tüm adayı kendi kontrolüne almayı hedefleyen stratejik bir adımdır.
Bu durumu hala görmezden gelenler olsa da biz, bulunduğumuz coğrafyanın stratejik öneminin bilincindeyiz.
Karşımızdaki muhatabın niyetleri konusunda yarım asrı aşan bir deneyime sahibiz.
Rum liderliği, yabancı güçleri adaya davet ederek yalnızca sorumsuz bir tavır sergilememiş, aynı zamanda Kıbrıs’ı ciddi bir güvenlik riskiyle de karşı karşıya bırakmıştır.
Bu gelişmeler tarafımızdan hassasiyetle izlenmektedir.
Kıbrıs Türk’ü için Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi, müdahale hakkı ve adadaki askeri mevcudiyeti vazgeçilmezdir.
Bu güvenlik kalkanı sadece geçmişten gelen bir hak değil, aynı zamanda bugünün dünya ve bölge jeopolitiğinde bir zorunluluktur.
Kısaca vurgulamam gerekirse bizim için “milli dava”, sözde çözüm adına 1960’ta bir ortaklık devleti olarak kurulmuş Kıbrıs Cumhuriyeti’ne el koyan Rum’a boyun eğmek değildir.
Bizim için “milli dava” anlamını yitirmiş içi boş müzakere sloganları değil, Kıbrıs Türkünün ve devletimizin özgür, bağımsız ve refah içinde gelişimini sağlamak, çocuklarımızın geleceğine ve vatanımıza sahip çıkmaktır.
Milli dava için örnek aldıklarımız; Erenköy’de, Geçitkalde’de, Baf’ta, Muratağa,
Atlılar ve Sandallar’da , Kıbrıs Türkünün olduğu her yerde mücahitlik yapan ve bu yolda hayatlarını feda etmekten çekinmeyen cesur kuşaklardır.
Sevgili Halkım,
İşte tüm bu nedenlerle biz göreve geldiğimiz ilk günden itibaren kararlı bir duruş sergiledik.
Hiçbir tehditten korkmadan, hiçbir baskıya boyun eğmeden doğru bildiğimizi, her yerde ve her platformda anlattık.
2021’de Sayın BM Genel Sekreteri Guterres’le gerçekleştirdiğimiz zirvede, Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlarının şahitliğinde Rum lidere vizyonumuzu en net şekilde ifade ettim.
Zirvenin ardından çıkan ilk karşı ses yine içimizden yükseldi. Ama kulak asmadık.
Adil ve kalıcı bir çözümün, ancak tarihsel haklarımızın teyidiyle mümkün olabileceğini en üst perdeden dile getirdik.
Ortak zemin bulunmadan, geçmişi tekrar ederek, çökmüş, tüketilmiş zeminde müzakereye oturmanın hiç bir anlam ifade etmeyeceğini açıkça belirttik.
Sayın Genel Sekreter sesimizi duydu. Bu nedenle ortak zemin var mı yok mu bakmak için bir Kişisel Temsilci atadı. Bu süre zarfında çok taraflı bir diplomasi yürüttük.
İzolasyonun ne demek olduğunu ete kemiğe büründürerek anlattık. Raporlarda “endişe” olarak tanımlanan bu ablukanın, temel insan haklarımızı hedef aldığını kayda geçirdik.
Öte yandan, kimilerinin ısrarla iddia ettiği gibi görüşmelerden kaçan taraf asla biz olmadık.
Altı maddelik öneri paketimizi ilettik. Gelin, adadaki fiili gerçeklerden hareketle, iki devletli, sonuç odaklı ve zaman sınırlı görüşmelere başlayalım dedik.
Ancak Rum tarafı tüm bu iyi niyetli ve mevcut koşulları temel alan önerilerimize her zaman olduğu gibi “hayır” dedi. Yine vazgeçmedik.
Madem burada anlaşamıyoruz, iki halk arasında iş birliğini arttıralım dedik.
Bu kapsamda dört temel alanda iş birliği çağrımızı yaptık.
KKTC Su Temin Projesi, yani Asrın Su Projesi üzerinden güneye de su verelim, Türkiye’den kablo bağlantısı ile adanın tamamına elektrik sağlayalım, güneş enerjisi için ortaklaşa çalışalım, hidrokarbon kaynaklarının kullanımı için birlikte hareket edelim diye önerdik ama ne oldu?
Sadece Kıbrıs Türkü için değil adadaki tüm halkların yararına yönelik tüm bu önerilerimiz yine reddedildi.
Burada bulunan sizler ve halkımız çok iyi hatırlayacaktır. 2004 Referandumlarının ardından “Rumlar hayır dese bile siz kazanacaksınız, haklarınıza kavuşacaksınız” denilen 3 D olarak tanımladığımız Doğrudan Uçuş, Doğrudan Temas ve Doğrudan Ticaret gibi temel haklarımız hala askıdadır.
Bunun Kıbrıs Türk Halkına yönelik büyük bir kandırmaca olduğunu artık uluslararası toplum tarafından görülmesi gerekiyordu.
Bu dönemde tüm bu gerçekleri muhatapların yüzlerine vurduk, kayda geçirdik.
Bu süreçte halkımızın hayatını kolaylaştıracak, her gün karşı karşıya olduğumuz haksızlık ve hukuksuzluğa karşı nefes aldıracak 3D taleplerimizi dile getirdiğimiz için bizi eleştirenler oldu.
Buradan soruyorum. Kıbrıs Türk Halkının iradesi ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak, halkımın bu haklı ve meşru taleplerini ısrarla savunmayacaksam, bunları dile getirmeyeceksem, bu taleplerin gerçekleşmesi için bütün gayretimle mücadele etmeyeceksem görevimi yerine getirmiş sayılabilir miyim? Böyle bir şey kabul edilebilir mi?
Değerli misafirler,
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz Mart ayında, Cenevre’de gerçekleşen görüşmelerde yine ortak bir müzakere zemini bulunamadı. Bunun üzerine her iki tarafın da yararına olacak biçimde, temel konularda birlikte çalışabileceğimiz, “Kıbrıs İş Birliği Konseyi” kurulmasını ve on iki başlık içeren bir iş birliği önerisinde daha bulunduk.
Kıbrıs İş Birliği Konseyi önerimizin reddedilmesine rağmen, iki taraf arasında dört yeni geçiş kapısının açılması, mayınların temizlenmesi, gençlik teknik komitesi kurulması, mezarlıkların restorasyonu ile iklim değişikliğinin olası etkileri ve ara bölgede güneş enerji santralinin kurulmasına ilişkin altı başlık üzerinde anlaşmaya varıldı.
Ancak her iki halkın da öncelikli beklentisi ve ihtiyacı olan yeni geçiş kapıları konusunda hala istediğimiz ilerleme maalesef sağlanamamıştır.
Tamamen iki halkın ihtiyacına yönelik, karşılıklı geçişleri rahatlatacak, kolaylaştıracak Haspolat ve Akıncılar Geçiş Kapıları önerilerimiz halen kabul edilmemiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin meşru bir iç hukuk yolu olarak teyit ettiği Taşınmaz Mal Komisyonuna rağmen Rum tarafının iş insanlarımıza yönelik başlattığı saldırgan tutum da uzlaşma ve çözüm arzusunu baltalayan başka bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.
Sevgili Halkım,
Samimiyetle belirtmek isterim ki, çözümden, barıştan ve müzakereden kaçan taraf bellidir.
Bu, Rum tarafının nesiller boyunca içten içe beslediği düşmanca bir zihniyettir.
Bu zihniyetin arkasında; her şeyi kendi onayına bağlamaya çalışan ve iş birliğini değil, kendisine tabi olunmasını bekleyen bir anlayıştır.
Bu zihniyet değişmedikçe, iki taraf arasında adil, kalıcı ve sürdürülebilir
bir barışın gerçekleşmesi mümkün değildir.
Değerli misafirler,
Anavatan Türkiye ile sevgi, saygı, kardeşlik bağları içinde ortak tarihi ve milli değerlere dayalı ilişkilerimizi güçlendirmek dönemim boyunca en önemli görevlerimden biri olmuştur.
Yine bu dönem boyunca, Kıbrıs Türk halkını Türkiye’den uzaklaştırmak, yalnızlaştırmak ve kendi istedikleri çözümü dayatmak için her türlü provokasyon ve algı operasyonları yapılmaya da devam etmiştir.
Ancak biz hep şöyle düşündük. Türkiye’siz bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nefes alamaz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmadan, Türkiye Mavi Vatan’da ve
Doğu Akdeniz’de eksik kalır.
Türkiye Cumhuriyeti bizi her platformda ve her koşulda destekleyen, daima yanımızda olan büyük bir güçtür.
Kökümüz bir, kardeşliğimiz bakidir.
Göreve geldiğim günden bugüne, başta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm hükümet yetkililerinden ve kurumlarından daima destek gördük.
Benzer bir ilgi ve dostluğu oradaki sivil toplum örgütlerinden, üniversitelerden, derneklerden, iş dünyasından ve bizzat Türk halkının kendisinden de gördük ve görmekteyiz.
Zaman zaman tarihten habersiz bazılarından şöyle şeyler duyuyoruz. Neden Türkiye’ye bu kadar çok gidiliyor, neden Türkiye ile bu kadar çok görüşülüyor diye.
Ben de onlara şunu söylüyorum: Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesini kanıyla, imkanlarıyla, insanıyla destekleyen Türkiye Cumhuriyeti değil midir?
Kıbrıs Türk Halkı bu vatanda eğer yarım asrı aşan bir süredir barış ve güven içindeyse bunun temel nedeni nedir?
Bu sorunun cevabını hepimiz çok iyi biliyoruz.
İşte yeni Cumhurbaşkanlığı Yerleşkemiz. Sömürge döneminden kalma ve artık ihtiyaç ve beklentileri karşılamaktan uzak eski Cumhurbaşkanlığı binamızı değiştirme projemize Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ilettiğimizde bu konuda bizlere tam destek vermiştir.
Üstelik bu proje sadece yeni bir Cumhurbaşkanlığı hizmet binasından ibaret değil, Cumhuriyet Meclisimizin, Yüksek Mahkememizin de içinde olduğu, camisiyle, kütüphanesiyle ve devasa parkıyla sağlam devlet saygın gelecek vizyonumuzun en somut eseridir.
Mayıs ayında tanıklık ettiğimiz dünyanın en büyük havacılık, uzay ve teknoloji festivali olan TEKNOFEST 2025 eğer KKTC’de yapıldıysa bu, bizim Türkiye ile kurduğumuz güçlü bağın sonucudur.
Cumhurbaşkanlığımızın himayesinde gerçekleştirilen bu büyük organizasyonu, her yaştan 225 bin kişi ziyaret etmiştir.
Teknolojiye ilgi duyan gençlerimiz, buradaki yarışmalarda dereceye girerek hepimizi gururlandırmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti, KKTC’nin altyapısının iyileştirilmesi, hastanelerinin ve yollarının geliştirilmesi de dahil her alanda bizlere destek olmaktadır.
Bunun bir diğer çarpıcı örneği de modern tasarımı ve geniş kapasitesiyle yeni Ercan Havalimanımızdır. Şu anda burası adeta ülkemizin ulaşım üssü konumundadır. Öte yandan ülkemizin 40’ıncı kuruluş yıldönümünde, Türkiye’nin desteği ve Ankara Etimesgut Belediyesinin katkılarıyla ‘Mücahitler Sitesi’ içerisinde bulunan ‘Milli Mücadele Müzesi,’ yeniden düzenlenerek ‘Kıbrıs Türk Tarih, Kültür ve Milli Mücadele Müzesi’ ismiyle hizmete açılmıştır.
Sevgili Halkım, Değerli misafirler, İflas etmiş federal temelli müzakere süreçlerinden sonra iki devlet vizyonumuzla birlikte haklılığımızı anlatmak ve dostlarımızı arttırmak için uluslararası diplomasi yolunda yeni bir atılım dönemi başlattık.
Bu dönemin en önemli kazanımı, hiç kuşku yok ki KKTC’nin Türk Devletler Teşkilatı’na Gözlemci Üye olarak kabul edilmesidir.
Özbekistan’ın tarihi Semerkant şehrinde, 11 Kasım 2022 tarihinde düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı, Devlet Başkanları Zirvesinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin resmi adıyla gözlemci üye kabul edilmesi, Kıbrıs konusunda belirlediğimiz yeni siyasetimiz için de bir dönüm noktası olmuştur.
Bu başarıyı elde etmemizde gayret gösteren Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan ile tüm diplomatlarımıza bir kez daha şahsım ve halkım adına teşekkür ediyorum.
Bu kabulle birlikte Türk Devletleri Teşkilatı ile Türk Devletleri ve ülkemiz arasındaki her türlü kurumsal, resmi ve sivil gidiş gelişlerin arttığını da özellikle belirtmek isterim.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı sayın İlham Aliyev ile Kırgızistan Cumhurbaşkanı sayın Sadır Caparov ile TDT toplantıları sırasındaki görüşmelerimde bu iki dost ve kardeş ülke liderlerine Kıbrıs Türk Halkına uygulanan haksız izolasyonları bir kez daha gündeme getirdim.
Bugün KKTC’nin bütün kamu kurumları, STK’ları, bu kardeş ülkelerle her anlamda düne göre daha çok görüşmekte ve daha çok bir araya gelmektedir.
Benzer bir biçimde, Türk Devletleri Teşkilatı’nın üçüncü en yüksek düzeydeki organı olan Aksakallar Konseyinin resmi 17. Toplantısı, geçtiğimiz ay Girne’de gerçekleştirilmiştir.
Gözlemci Üyesi olduğumuz Türk Devletler Teşkilatı’nın bu önemli etkinliğine ev sahipliği yapmak bizim için ayrı bir memnuniyet olmuştur.
Öte yandan, Gambiya’nın merhum Cumhurbaşkanı Yardımcısı sayın Badara Ali Joof’un Kasım 2022’de KKTC’ye yaptığı ziyaret, uluslararası diplomasi girişimlerimiz açısından bir başka dönüm noktası olmuştur.
Ercan Devlet Havalimanı’ndan KKTC’ye gelen Gambiya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Joof ile yaptığımız ve tarihi bir anlam taşıyan görüşme iki ülkenin bayrakları önünde ve resmi devlet protokolü uygulanarak gerçekleşmiştir.
Bir başka önemli örnek Mayıs 2024’te düzenlenen İslam İş Birliği Teşkilatı’nın
15. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’dir. Gambiya’da gerçekleşen zirveye bildiğiniz gibi ben de katıldım.
Gambiya Cumhurbaşkanı Adama Barrow tarafından havalimanında karşılandım ve zirvenin aile fotoğrafı içinde yer aldım.
Bir başka üst düzey görüşme dönemin Pakistan Başbakanı sayın Enver Ül-Hak Kakar ile Özbekistan’da düzenlenen Ekonomik İş Birliği Teşkilatı toplantısında gerçekleşmiştir.
Yeni iki devlet vizyonumuzla başlayan uluslararası diplomasi ve ilişki kurma girişimlerimiz bunlarla sınırlı kalmamış ve bu dönem boyunca Belçika’dan Polonya’ya, Almanya’dan İngiltere’ye, Amerika’dan Avusturalya’ya yaygınlaşarak devam etmiştir.
Çok sayıda Kıbrıs Türk’ünün yaşadığı Avustralya’ya yaptığımız ziyaret bir KKTC Cumhurbaşkanı’nın yaptığı ilk ziyaret olması nedeni ile tarihi anlamdaydı.
Değerli misafirler,
Dönemim boyunca Cumhurbaşkanlığımıza bağlı olan üç kurumumuz olan, Kayıp Şahıslar Komitesi, Milli Arşivler ve Araştırma Dairesi ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramızdan söz etmezsek haksızlık yapmış oluruz.
Kayıp Şahıslar Komitesi dönemim boyunca yenilikçi eğitimlerle desteklenerek çalışmalarına aralıksız devam etmiştir. 2021-2025 yılları içerisinde Kazı safhası 8 takıma yükseltilmiş, toplamda 340 kazı gerçekleştirilmiş ve 81 kişi kimliklendirilmiştir.
Böylece 2002 Kayıp kişiden toplam kimliklendirme 1054’e yükselmiştir. Atlılar Toplu Mezarı kazılarak kadın ve çocuklardan oluşan 37 şehidimize ulaşılmıştır.
KKTC Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olan KKTC Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi, 2020’den bugüne kendi alanında pek çok önemli çalışmaya imza atarak, milli arşivimizin dijitalleşmesi, korunması, çeşitlenmesi ve genişletilmesi için büyük bir gayret sarf edilmiştir.
Örneğin tarihi anlamda çok büyük öneme sahip “Evkaf Yazışma Belgelerinin” özetleri tamamlanarak katalog düzenlenmiştir.
Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi içerisinde çok önemli bir yere sahip olan merhum Meclis Başkanı ve Başbakan Osman Örek’in, ülkemizin yetiştirdiği önemli hukukçulardan olan Zaim Necatigil’in arşivleri, Necati Özkan Vakfı ile yürütülen çalışmalar sonucunda 1949 -1951 yıllarını kapsayan İstiklal Gazetesi Koleksiyonu arşivimize kazandırılmıştır.
Fotoğraf arşivi hazırlıkları ile bir Ulusal Bellek Müzesi kurma hazırlıkları da başlamış durumdadır.
Cumhurbaşkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren bir diğer önemli kurumumuz Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’dır.
CSO’nun günün koşullarına uygun olarak, daha rahat ve elverişli bir ortamda çalışabilmesi amacıyla Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığına ait olan bir binaya taşınmıştır.
Orkestramız, pandemi döneminde çevrimiçi konserler düzenlemiş sonrasında ise ülkemizin çeşitli üniversitelerinde, kültür merkezlerinde çok sayıda konserler vermiştir.
Değerli Misafirler,
Kıymetli eşim Sibel Tatar Hanımefendinin koordinasyonunda ve Cumhurbaşkanlığımızın himayesinde hayata geçirilen, kültür ve sanattan çevreye, kadın ve aileden, çocuklara ve engellilere kadar çok çeşitli projeleri anmazsam haksızlık etmiş olurum.
Öncelikle tüm bu gayretleri için kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.
Büyük bir memnuniyetle ifade etmeliyim ki Cumhurbaşkanlığımızın toplumsal faydaya dönük sosyal proje ve çalışmalarında bu dönemde büyük bir çeşitlilik ve gelişme yaşanmıştır.
Çevre Koruma ve İyileştirme konusunda “Hedef Sıfır Atık Tatlısu Pilot Projesi” olarak başlatılan projemiz insan ve çevre kaynaklı atıkların toplanması ve geri dönüştürülmesini gerçekleştirerek Tatlısu bölgesindeki kirliliği azaltmayı hedeflemiştir.
Projeyle, atıkların yüzde yetmiş oranında geri dönüşüme kazandırılması sağlanırken geri dönüşüm merkezi Kasım 2021’de Tatlısu Belediyesi’ne ve belde halkına devredilmiştir.
Kâğıt ve kartondan, plastik ve metallere, evselden yeşil atıklara kadar çok çeşitli maddelerin doğadan toplandığı ve ayrıştırılarak geri dönüştürüldüğü bu projeyle halen aylık 112 tondan fazla atığın geri dönüşümü yapılmaktadır.
Bu alandaki ikinci bir projemiz ise Hoş Geldin Bebek Hatıra Ormanı Projesi olmuştur.
Tarihimizin en yıkıcı orman yangınlarından olan Mayıs 2020 Tepebaşı-Kalkanlı arasında yaşanan yangınının ardından ülkemizde doğan her bebek için bir fidan ekilmesi amaçlanmış ve projeyle 2025 yılı sonuna kadar yaklaşık on bin fidan ekilmesi hedeflenmiştir.
Kadınlarla ilgili projelerimizden ilki KKTC’deki kadın sivil toplum örgütlerini tek bir ağ içinde birleştirerek kadınların etkinliğini arttırmayı amaçlayan Kuzey Kıbrıs Kadın Örgütleri Ağı Projesidir.
Bir diğeri, ülkemizde ipek böceği yetiştiriciliği ve ipek üretimini yeniden canlandırmayı hedefleyen “KOZADA İpeğin KKTC’de Yeniden Doğuşu Projesidir”.
KKTC’deki ipekçiliğin tarihi mirası üzerinde yükselen bu projemiz, Güzelyurt’un Akçay köyündeki kadınlarla iş birliği içinde başlatılarak hem Akçaylı kadınların ekonomik gelişimine hem de becerilerine katkı yapmayı hedeflemiştir.
Akçaylı kadınlarla birlikte yürütülen KOZADA projesinin başarısı üzerine bu kez Kıbrıs’ın bir diğer tarihi üretim tekniği keçe yapımını temel alan ve yine kadınların üretim içinde ekonomik kazanç sağlayabileceği “KEÇADA Keçenin KKTC’de Yeniden Doğuşu Projesi” hayata geçirilmiştir.
Bu projemiz de Mehmetçik-Büyükkonuk beldemize bağlı Pamuklu köyündeki kadınlarla iş birliği içinde yürütülmüştür.
Geleceğimiz olan çocuklarımıza yönelik projelerimizin ilki, Fidan Çocuk Korosu ve Orkestrası’dır. Bu projemizle özel eğitime gereksinimli ve müzikle ilgili çocuklarımızdan oluşan bir koro ve orkestra kurulması hedeflenmiştir.
Özel eğitime gereksinim duyan bu seçilmiş evlatlarımızdan oluşan koro ve orkestramız 2022’den bu yana 23 Nisan kutlamalarında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramızla birlikte konserlerde yer almaktadırlar.
Yine çocuk eğitimi konusunda ailelere rehberlik etmeyi amaçlayan “Mutlu Çocuklar, Anne -Baba El Kitabı” ile yardıma ihtiyaç duyan çocuklarımızın anne ve babaları için rehber niteliğindeki “Özel Gereksinimli Mutlu Çocuklar El Kitabı” projelerimiz kendi alanlarında önemli bir açığı kapatmayı hedeflemiştir.
Söz konusu kitaplar, Cumhurbaşkanlığımız himayesinde ve ülke çapında düzenlenen söyleşi etkinliklerinde ücretsiz olarak dağıtılmaktadır.
Cumhurbaşkanlığımız tarafından kültür ve sanat alanında yürütülen projelerden ilki olan Kıbrıs Kapıları ve Sandıkları Müzesi’nin hayalden gerçeğe dönüştürülmesidir.
Kıbrıs Türklerinin ve Kıbrıs adasının zengin kültürel mirası içinde yer alan kapıların ve çeyiz sandıklarının modern bir ortam içinde korunarak yeni kuşaklara tanıtılmasını hedefleyen bu hafıza projesi, müzesi ve kitabı ile üç yıllık titiz bir çalışma sonucunda hayata geçmiştir.
“Kıbrıs Kapıları ve Sandıkları Müzesi” Nisan 2025’te Mücahitler Sitesi binasında halkımızın hizmetine açılmıştır.
Kültürel alandaki bir diğer projemiz ise Kıbrıs Mutfağını bugünün kuşaklarına tanıtmak ve gelecek kuşaklara kayıt bırakmak amacıyla, hazırlanan “Gelenekten Geleceğe Kıbrıs Mutfağı Kitabı” projesidir.
Kıbrıs mutfağının zengin mirasını yansıtan kitap, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Kültür Yayınlarının da ilk kitabı olma özelliğini taşımaktadır.
Ve son olarak, Cumhurbaşkanlığımız bu dönem içinde, Aile, Çocuk Hakları, Yaşlı Hakları ve Engelli Hakları alanlarında politika üretilmesine zemin hazırlayacak çalıştaylar da düzenlemiştir.
Buradaki amaç, hem bu konuda üretilecek çözümlere destek olmak hem de paydaşları bir araya getirerek bilgiyi çoğaltmak olmuştur.
Değerli misafirler
Sözlerime son verirken bir noktayı yeniden vurgulamak istiyorum.
Kıbrıs’ta iki ayrı ve egemen devletin varlığı, tarihsel bir gerçeklik ve bir olgu olarak uluslararası toplumun gözleri önündedir.
Sınırları belirli bir coğrafyada, iki ayrı halk, iki ayrı devlet yapısı içinde, kendi hukukları ve kurumlarıyla yaşamaktadırlar.
Üstelik bu iki ayrı devlet ve halkın arasında 1974 Barış Harekâtından bu yana herhangi bir açık çatışma meydana gelmemiş, kan dökülmemiştir.
Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de kalıcı ve istikrarlı bir çözümün anahtarı, karşılıklı görüşmelerin artık sahadaki fiili gerçeklerden hareketle iki devletli politika temelinde yapılmasıdır.
Kıbrıs Türküne boyun eğdirmek için uygulanan insanlık dışı ayrımcı ve izolasyonist politikaların devamı ile bir sonuç almayı bekleyenler bugüne kadar hep yanılmışlardır ama her şeyden öte halkımızı hayal kırıklıklarıyla baş başa bırakmıştır.
Şu bir gerçektir ki iki devletli çözüm zemini, Kıbrıs’ın iki yakasına da barış, huzur, refah ve güvenlik getirecek tek zemindir.
İnanıyorum ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin geleceğini, gerçekçilikten kopmuş sözde hayallerle değil, yaşadığımız dünyanın somut gerçekliklerini dikkate alarak halkımızın iradesiyle ve halkımızın sağduyusuyla hep birlikte kuracağız.
Halkımızın, onurlu geleceği yolunda koyduğu iradenin sorumluluğu bize gayret vermektedir. Bu yoldan ne pahasına olursa olsun ayrılmayacağız. Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.”